Bu bir yol hikayesi değil. Ne de yol hakkında bir hikaye... Bu bir aşk hikayesi değil. Ne de aşk hakkında bir hikaye... Bu , çaresiz bir genç kızın bir yolda yakalandığı bir sevdanın hikayesi... Bu, talihsiz bir zamanlamanın hikayesi...
Kasım ayının şiddetli yağmurlarıdan birine yakalanmıştı. Kabanını üzerine giymek yerine, başının üzerine öylece örttü. Koşarak kaldırımları aştı. Yeşil ışığın yanmasını beklemeden, caddeden karşıya, hayatını hiçe sayarak geçiverdi. Otobüse yetişmek zorundaydı nasıl olsa. Durağa otobüs geldiğini görebiliyordu. Biraz daha hızlandırdı adımlarını. Nihayet büsbütün koşmaya başladı yakalayabilmek için otobüsü.
İnsanlar birbirleri iterek, zaman zamansa bir çeşit amerikan dövüş sahnesindeylermişçesine omuz atarak , yere düşen bir genç kıza da aldırmadan otobüse binmeye çalışıyorlardı.
Gece de aldırmadı. Yere düşen kızı düşünmeye vakti yoktu. Acelesi vardı, bindi otobüse... Kalabalık içinde kendine bir yer seçti. Çevresine bakıverdi kısaca. Ne hırsıza benzeyen bir genç, ne de kötü kokan bir akşamdan kalma vardı. Sabahın bu saatinde iyi bir yer seçmişti. Gurur duydu kendisiyle. Bir durak geçivermişti bile...
Otobüse bir genç bindi. Sarı uzun saçları omuzlarına değiyordu. Mavi gözleriyle ortalığı süzdü. Önemli olan potansiyel bir sapık gibi görünmeden birilerinin yanında durabilmesiydi. Tam o tobüsün ortasını, camla otobüs ortasını sinsice kesen çubukların olduğu alanı seçti kendine. Gece'nin yanını...
Gece nefesini tuttu. Sanki nefes alıp vermeye başlasa, kalbinin sesi tüm otobüsü titretecekti.
Nefesini uzun süre veremedi...
Genç Jeremy İngiliz baba ve Türk annenin tek çocuğuydu. Türkiye'de büyümesine rağmen ingiliz gözlerini gizleyemiyordu. O mavi gözler bir şekilde Gece'nin siyah gözleriyle buluşuverdi. Bir şeyler söylemek zorundaydı Jeremy. Ne diyeceğini bilemedi...
"Çapa kaç durak sonra acaba?" dedi saçmaladığını hissederek.
"Daha üç durak var. " dedi Gece. Sesi kontrollüydü. " Ben de orada ineceğim. Size söyleyebilirim"
"Çok teşekkürler" dedi Jeremy. Başka bir şey sormalıydı. "Siz" dedi. Siz diyebildi...
"Nereye gidiyorsunuz?"
"Ben" dedi Gece. Ben diyebildi.
Otobüsün ani freniyle Jeremy'nin kollarındaydı şimdi. Yüzü utançtan kıpkırmızıydı. Belediye otobüsü önünde duran 90 model araca çarpmıştı. Uzun bir prosedür gerektiren zor bir durum diye düşündü Gece. Otobüsten bir an önce inip taksiye binmesi gerekiyordu. Zamanı çok değerliydi. Ama öyle yapmadı. Hızlıca doğrulurken, Jeremy'nin yüzüne baktı. Otobüsten inme isteği sezinleyememişti onda. Gece kalmaya karar verdi. Fazladan on dakika. Adını bile bilmediği bu genç adamla fazladan on dakika kalmasının ne zararı olabilirdi ki.
Jeremy ne anlatması gerektiğini bilemedi. Bir şeyler anlatmak istiyordu. Yapamadı... Belki de Çapa'da kız arkadaşıyla buluşmak yerine, Gece'yle, adını bile bilmediği bu genç kadınla bir yerlerde bir şeyler içmeye gitmeliydi. Yaklaşık on dakika boyunca sessizce beklediler... Karar verme zamanıydı...
"Daha uzun sürecek galiba. İsterseniz beraber taksiye binelim" dedi Jeremy sonunda. Gece utançla başını salladı. Bir süre sonra sırılsıklam olmuş bir halde taksideydiler. Bir şey konuşmaya vakit kalmadan Çapa'ya gelmişlerdi bile.
Jeremy bir şeyler içmeyi teklif etmek üzereydi ki, Gece'nin telefonu çaldı.
"Babam" diyebildi Gece sadece. Bu aralarında geçen son konuşma oldu. Şiddetli yağmur altında Gece, koşarak hastaneye girdi.
Babasının son anına yetişememiş, koluna vurulan sakinleştirici iğnenin etkisiyle bir sedyede yatıyordu şimdi. Her şey silik, her şey karanlıktı onun için... Ne kaza yapan otobüs, ne adını bilmediği mavi gözlü genç , ne de kalbinin deli gibi çarpışı vardı aklında... Başından beri otobüse binmek yerine taksiye binmiş olsaydı, belki de babasının son anlarında yanında olabilecekti.
Jeremy ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ne olduğunu anlayamadı. Bir şans eseri karşılaştığı bu güzel kadın, ellerinden kayıp gitmişti öylece... Peşinden mi gitmeliydi ? Yapamadı. Orada öylece bekledi. Yağmurun altında sırılsıklam olana kadar bekledi... Hastaneden çıkan olmadı...
Aynı saatlerde Jeremy'nin kız arkadaşı on beş dakikadır buluşma yerindeydi. Gelen giden olmadı...
Jeremy gelen ilk otobose bilinçsizce bindi. Bir kaç dakika sonra otobüsten şiddetli bir patlama duyuldu. Ne yazık ki ölen iki kişiden biri, bombayı üzerine sarmış olan Hamit, diğeri o anda aklında Gece'den başka bir şey olmayan Jeremy'di.
O gün, Gece'nin aklında hep talihsiz bir gün olarak kaldı. Her şeyi yarım kalmış, talihsiz bir gün. Ne yol hakkında, ne aşk hakkında...